Naviga Dergisi Mayıs 2008 sayısında ‘İtiraf Ediyorum’ bölümünde yayınlanan yazının metni)
Hakan Zorlu itiraf ediyor: Çok şey itiraf etmek istiyorum
İtiraf 1-Yelken kursu bitmiş ve nihayet ilk yelkenli teknemi almışım. Sıcacık ağustos günü aile dostlarımızla toplam dört kişi Heybeliada Çamlimanı’na gitmeye karar verdik.
Nefis bir hava, denize girme yeme içme derken toparlanıp dönme kararı aldık. Fakat nedense Çamlimanı’ndan kafasını çıkaran her tekne üç dakika sonra geri dönüyordu. Çıkıp gelen motoryatlardan birine sordum. “Abi feci poyraz patladı, dışarısı uçuruyor, rahat 7 esiyor hava” dedi. İçimden ‘‘Yelken teknesi bu dokunur mu 7 hava’’ dedim ve çıktık. Heybeli Burgaz kanalına girdiğimizde yüzümüze çarpan rüzgârla ayıldık. 7,65 Folke Boat’ın kıçtan takma makine pervanesi habire sudan kesilip girmeye başlayınca tekne sakinleri paniklemeye başladı. Ben de tırstığımı belli etmeden umarsız bir ifadeyle, yelken teknelerinin salması vardır devrilmez şöyle olur böyle olur diye anlatmaya başladığımda yanımdan bir tekne geçip gitti. Ben direkt rüzgârın gözüne Kalamış Setur Marina’ya gitmeye çalışırken diğer tekne Bostancı açıklarına çevirdi rotasını. Sonradan aklıma geldi minicik bir yelken basarsak teknenin dengesi sağlayacaktık. Yelkeni bastık pırpırlamasın diye hafif kaçık dalgalardan bam güm atlaya atlaya GPS üzerindeki marina rotasında ilerlemeye başladık. Demin bizi geçen tekne Bostancı sahilden kafasını marinaya çevirdiğinde küçümseyerek içimden gereksiz yere yolu uzattı ondan daha önce gireriz marinaya diye güldüm. 15 dakika sonra kafamı kaldırdığımda diğer teknenin marina ağzında olduğunu bizimse daha yolu yarılamadığımızı fark ettim. İşte saçak altından kolayına seyrin ne demek olduğunu o gün öğrendim.
İtiraf 2- Gelibolu’dan İstanbul’a arkadaşımın teknesini getiriyoruz. Yanımda yelken hocam Can Aksoy var ve havanın rahatladığı an yola çıkmaya hazırız. Tekne içinde oturup muhabbet ederken Can Abi birkaç dakikada bir kafayı dışarı uzatıp ‘‘Saat 23:15 ve hava 7 derece, bir zaman sonra yine dışarı bakıp saat 00:42 hava 5 derece’’ diyor. Kolumdaki saate bakıyorum milimi milimine tutuyor. Sonunda dayanamadım ‘‘Hocam denizcilik bu demek ki hadi anladık saati yıldızlardan tahmin ediyorsun da hava sıcaklığını nasıl anlıyorsun?’’ diye sordum. “Çok kolay, gel sen de bak” dedi. Anlam veremeden kafamı dışarı uzattım ve Gelibolu araba vapuru iskelesindeki kocaman termometreli dijital saati gördükten sonra doğru kamarama gidip bir süre çıkmamaya karar verdim.
İtiraf 3- Hayatımın ilk yelken yarışındayım Marmaris International Race Week. Çok keyifli gidiyor ama yorucu. Ekim ayının son günleri olmasına rağmen feci sıcak. Yarış bitti ve tekne ekibinden bir dostumuz içinde karışık meyve suyuna benzeyen turuncu sıvı olan kocaman bir şişe çıkarttı ve büyük bardaklara doldurmaya başladığında o susuzlukla ilk bardağı kapıp bir dikişte bitirdim. Bitirdikten zannediyorum 3-4 saniye sonra; önce kulaklarımdan, sırasıyla gözlerimden, parmak uçlarım ve ayak topuklarımdan dumanlar çıkmaya başladı. Meyve suyu diye içtiğimin arkadaşımın İngiliz eşinin yarış sonrası bizim için yaptığı bol Romlu Punch olduğunu öğrendiğimde çoktan kafam bir dünya olmuştu bile! O kafayla tekneden nasıl indim, akşam kokteylin yapılacağı mekana nasıl gittim çok hatırlamasam da kurulmuş olan barkovizyonda üç teknenin kafa kafaya milim sekmeden yandan çekim görüntülerine hayret ettim. Can Abi’ye dönerek “Abi bu üç tekne nasıl gram ileri geri gitmeden kafa kafaya yarışıyorlar? Nasıl bir yelken trimidir? Nasıl bir profesyonelliktir bu?” dediğimde Can Abi’nin yüzünü unutamıyorum. Bana boş boş bakarak “O tek tekne ve bu bir Trimaran yarışı” dediğinde… Daha bir şey söylememe gerek yok sanırım.
İtiraf 4- Teknem Maşallah’ı aldık, içi harabe gibi, gelen ustalar fahiş fiyat veriyorlar ve en sonunda içini biz yapmaya karar verdik. En son iş tavan derileri yapışacak ve kuvvetli yapıştırıcı ile yapılacak bir iş. Arkadaşım baş kamaraya girdi ben de yiyecek bir şeyler almak için dışarı çıktım. Yarım saat sonra elimde yemeklerle dönüp tekneye binerken arkadaşım gözleri dönerek ‘‘Oooo Hakan ikiz kardeşin mi vardı senin?’’ dedi. Anlam veremedim, başüstünden kamara girişine kadar 10 saniyelik yolu yürüdüğümde bu defa beni kamara girişinde karşıladı “Oooo Hakan hoş geldin. Nerelerdesin sen ya?” diye. Bol ayran seansından sonra sonuç yapıştırıcı denen malzemenin kapalı ve havasız ortamlarda ciddi kafa yaptığını o gün tespit ettik ve onayladık…
İtiraf 5- Nikon’un dürbünlerini hep sevmiş ve kullananları içten içe kıskanmışımdır. Bir tane de benim Nikon dürbünüm olsun dediğim çok olmuştur.